24 Ağustos 2007 Cuma

Olası dünyaların en iyisi


Dünyamızın olası dünyaların en iyisi olduğuna kim inanır? Bir sufi? Bir rahip? Bir şair? Bir tanrı? Leibniz bunu söylerken ne kadar ciddiydi bilemem ama sanırım buna gerçekten -canı gönülden- yalnız tanrı inanır. Yaratısı için olası dünyalardan birini seçerken kriteri iyi mi idi, rasyonel mi? İlki olmadığı açık değil mi? Peki ya ikincisi?
Evrenin ya da bazıları için yaratının bir amacı olduğunu düşünmek -her ne ise bu- ıstırabı, eziyeti (suffering) dayanılır ve hatta anlamlı kılabilir. Mümini rahatlatabilir.
İnanmayan ise saf ıstıraba mahkum olandır. Eziyetin rastgele olduğunu bilmek -yazık ki bu doğru- varolmanın acısını dayanılmaz değilse bile sürekli kılar. Böylelikle insan kendine yeni bir acı icat eder: Varolmanın dayanılır sürekliliği.
Kendime not: Leibniz elbette ciddiydi. Onun gördüğü haliyle evren küçücük bir monada sığmış harmonik bir bütündü. Yalnız kendine bakan, kendinde evreni gören, kendine ve kendinde evreni yansıtan bir evren, bir monad. Bilmem anlatabiliyor muyum?

21 Ağustos 2007 Salı

Peygamberin sahtesi olmaz efendim! Lütfen yapmayın!

İçerisinde herhangi bir çeşit ilişki barındıran her meselenin bir Kopernik'e ya da daha doğru bir ifade ile Kopernik Devrimi'ne ihtiyacı olabilir. İşte tanrı(lar) ve peygamberler arasındaki ilişkinin de böylesi bir devrime ihtiyacı olabilir kanısındayım.
Bir insanın (ya da tanrısal bir başka varlığın-İsa'nın mesela) peygamber olduğunu diğer insanlar değil de tanrı(lar) belirliyorsa eğer, birinin peygamber, ötekinin sahte peygamber olduğunu cemaatten birilerinin iddiaları ile kanıtlamak olası değildir. Bana kalırsa en doğrusu peygamberleri ikiye ayırmak olacaktır (bu ani sıçrama için peygamberler ve tanrı(lar)dan değilse bile mantıkçılardan özür dileyebilrim):
1: Başarılı olanlar. Musa, İsa, Muhammed gibileri tanrı(ları)nın birer elçisi (ya da kendisi) oldukarını cemaate indandırabilenler olmalı.
2: Başarısız olanlar. İsa'dan önce ve sonra Filistin'de, Muhammed'den sonra tüm arap topraklarında işkence edilen, çarmıha gerilen, katledilen binlerce peygamber. Nam-ı diğer sahte peygamberler. Buna nam demek doğru değil aslında, yafta daha doğru bir kelime tercihi olur.
Bazı peygamberlerin başarısız olmalarının nedeni elbette kendileri, kendi yeteneksizlikleri, talihsizlikleri vs. olabilir.
Peki neden tanrı(ları)nın başarısız bir deneme yaptıklarını düşünmeyelim? Pekala tanrı(lar) bir insanı (ya da başka bir ilahi varlığı) peygamber olarak seçmiş (ya da yaratmış) ve onu diğer insanlara yol gösterecek biri olarak göstermekte başarısız olmuş olabilirler. Bunu söylerken elbette tanrı ya da tanrıların tikellerin (ve tabi tikellerin geçmiş, şimdi ve geleceklerinin) bilgisine sahip olmadığını ve insanın özgür iradeye -öyle veya böyle- sahip olduğunu varsayıyorum. (Atomistler veya Aşariler kızmasın, bu bir varsayım yalnızca) Ne de olsa cemaatin (onlara sahte diyenlerin) hür iradesi ya da seçme özgürlüğü var. Değil mi ama?